Cap Ferret Evi: İç Mekanda Doğanın Yeri

Cap Ferret evi, her şeyden önce, kendisini çevreleyen doğaya saygı duymak ve sonrasında da rahat bir yaşam alanı sunmak için tasarlanmış.
Cap Ferret Evi: İç Mekanda Doğanın Yeri

Son Güncelleme: 19 Şubat, 2020

Cap Ferret evi, Fransa’nın Arcachon Koyu bölgesinde, en göze çarpan özelliği de oradaki doğal ortamla özel bir ilişki kurmuş olması. Bu ilişki, evin, çevresiyle doğrudan doğruya kurduğu bir ilişki. Evin yapısı, daha önceden orada var olan çam ağaçlarının evin içinden geçmesine izin veriyor. Bu yapı, inşaat alanlarında önceden var olan doğaya nasıl davranılacağını ortaya koymaya dair bir paradigma oluşturmak amacıyla hazırlanmış örnek bir proje.

Ev, üzerine inşa edildiği tepede birkaç metre yükseklikte duruyor. Toprak ile yer arasındaki boşluk, altından bir insanın rahatça geçebileceği kadar var. Evi ayaklar üzerine inşa ederek, tasarımcılar Lacaton & Vassal, bölge açısından peyzaj değişikliklerini en aza indirmeyi planlamış.

Lacaton & Vassal, projelerinde başlangıçta kullanmayı planlamadıkları ekstra bir alanı da kullanarak daha geniş bir tasarım yaratmayı hedeflemiş. Lacaton & Vassal için, bu buldukları ekstra alan, mimarinin sınırlarını zorlayan bir deneme oldu.

Bunu yaparkenki vizyonları, bir iç mekan ile çevresini birbirinden ayıran çizgiyi belirsizleştirmek ve iç mekanın çevresinde bulunan unsurları da iç mekan ile ilişkilendirerek ekstradan bir geniş alan kazanmak.

Bu yaratılan ekstra alan yeni bir esas yaratıyor, çünkü, iç mekan tanımını ve iç mekanın sınırlarını da yeniden ortaya koyuyor. Bu bakış açısı, geleneksel mimari tasarımın geleneksel mantığını da sorguluyor. Lacaton & Vassal mimarisi projeye, kullanıcısına ve çevre ile olan ilişkilere öncelik veriyor.

Bununla ilgili, Anne Lacation da, düşüncelerini “Biz her zaman pek çok farklı proje üzerinde çalışıyoruz, ancak yaklaşımımız hep aynı. Meselemiz, bir sanat yaratmak değil, ev sahiplerinin huzur içinde yaşayabileceği evler yapmak. Bizim işimizde temel insandır, insanlar temel olmadığında, mimariye de gerek yok” diyerek dile getiriyor.

Lacaton & Vassal, doğal ortamda inşaat

Lacation & Vassal anlayışıyla doğaya saygı

Lacaton & Vassal, 1987’de Paris’te Anne Lacaton ve Jean-Philippe Vassal (her ikisi de Bordeaux’da bu alanda eğitim gördü) tarafından kurulan bir mimarlık stüdyosu.

Bu ikilinin çalışmaları esas olarak biçim, işlev, ekonomi ve çevre arasındaki ilişkiye dayanıyor. İlave olarak, ikilinin vizyonu, çağdaş yaşamın ve ilişkilerinin incelenmesi ve anlaşılmasına odaklanıyor. Bu anlayışı da, insanların ihtiyaçlarını karşılayan alanlar tasarlamak için kullanmayı amaçlıyorlar.

Ayrıca, Lacaton ve Vassal, tasarımlarında Cap Ferret evi örneğinde olduğu gibi, teknolojik yenilikleri de kullanıyorlar. Cap Ferret evi, tasarım aşamasında, yenilikçi malzemeler ve yapım yöntemlerinin kullanılması ihtiyacını da ortaya çıkardı. Projelerinden de açık bir biçimde anlaşılabileceği gibi, bu ikili, yarı-saydam ve ferah alanlar yaratıyorlar.

Tasarımcıların Bordeaux’daki çalışmaları ve Afrika’daki zamanları boyunca geliştirdikleri Lacaton & Vassal tasarımlarının ardındaki düşünce, esas olarak, elde mevcut bulunanları kullanmaya odaklanıyor.

Projelerini mümkün olduğu kadar “basit tutmak” en büyük istekleri gibi görünüyor. Tasarımlarında, iki mimar aynı zamanda alandan mümkün olan en yüksek verimi almak, ışığa gereken ilgiyi göstermek ve özgürlük ve zarafeti en iyi şekilde yansıtmayı amaçlıyorlar. Lacaton & Vassal, ekonomiklik, gösterişten kaçınmak ve çevrenin güzelliğini kullanmak ilkelerine dayanan bir sosyal mimari yaratmakta.

Cap Ferret Evi

Cap Ferret evi

Bu küçük ev, Fransa’nın batı kıyısındaki nefes kesen Arcachon Koyu’nda yer almakta. Yapı, Biscay Körfezi üzerinden Atlantik Okyanusu‘na bakıyor.

Fransız mimarlar Anne Lacaton ve Jean Philippe Vassal ikilisi, Cap Ferret evini, yapı ile çevre arasındaki diyaloğu başarıyla sürdürecek biçimde tasarladı ve doğayı evin içine başarıyla entegre etti.

Evin bulunduğu yerdeki yüksek kum tepeleri, aslında, evin üzerine yerleştirildiği arazinin yapısını da ortaya koyuyor. Bu kum tepelerinde çalılar, mimozalar ve 46 tane de çam ağacı var. Mimarlar, çam ağaçlarını ve diğer bitki örtüsünü sağlam ve hayatta tutmak için toprağa sekiz ila on metre derinliğinde, on iki (mikropil) kazık kullandılar. Bu mikropiller sayesinde, zeminin yapısını bozmaktan da kaçınmış oldular.

Çam ağaçları, binanın içinde büyümeye devam edenler de dahil olmak üzere projenin içerisinde yer almaya devam etti. Binanın içindekiler, rüzgardan kaynaklanan sallanmaya dayanacak şekilde tasarlanmış özel bir tabandan geçiyor. Bu taban, aynı zamanda büyümelerini ve sağlıklı kalmalarına da izin veriyor.

Sverre Fehn, 1958’de kırk yıl önce yapılan ve Venedik Bienalinde kullanılan köşkün tasarımında da benzer bir şekilde mikropiller kullandı. Bu proje, çok ama çok değerli bir çevrede olduğu için de, oldukça önemli bir tasarımdı.

Cap Ferret evi ve odaları

Odaların görünümü

Evin iki farklı bölmesi var: balkon, oturma odası ve mutfağı bulabileceğiniz gündüz bölümü ve yatak odalarının ve banyolarının bulunduğu gece bölümü. Kullanıcılar, evin içine, tepesinde bulunan spiral bir merdivenden inerek erişiyor.

Merdiven, oturma odasına ve bitişik mutfağa bağlanan küçük bir balkona çıkıyor. Oturma odası, aynı zamanda, dört odayı birbirinden ayırıyor. Odalardan iki tanesi ev sahipleri, diğer ikisi de konuklar için ayrılmıştır. Her iki oda takımı da birer tane banyo ve lavaboyu paylaşıyorlar.

Özetleyecek olursak, bu ev, çevresine saygı duyan, öncesinde var olan ortam koşullarına göre tasarlanmış ve sorunları çözümlere dönüştürmek için bulunan stratejilerin uygulamaya konulduğu harika bir mimari örneği.

Cap Ferret evi gibi, zenginlik ve gösterişi değil de doğaya saygıyı hedefleyen projeler, kesinlikle üzerinde araştırma ve inceleme yapmaya değer.